Bireye kendine has rengini veren tutum ve davranışlara bakış açısı diyebiliriz. Hepimiz benzer nitelikte olaylar ve sorunlar yaşayabiliriz ama olaylar karşısındaki reaksiyonlarımız ve yorumlarımız birbirinden oldukça farklı olabilir.
İnsan yaşadığı hayatta her an kendine yönelik, diğer insanlara yönelik yada yaşama yönelik yorumlar yapmak durumundadır ve hayatlarımızı da bu yorumların üzerine bina etmek durumundayız. Her an yaşadığımız olaylarla ilgili yorumlar yaparız, kanaatlere varırız ve bu yorumlarımızın mümkün olduğunca “gerçeğe “ yakın olmasını sağlamaya çalışırız. Ne kadar gerçeğe yakınsa hayatı o kadar iyi anlayıp çözümler üretebiliriz. Fakat bu yorumlama ve anlama çabası insandan insana farklılık göstermektedir. Çünkü hepimiz bu yorumlama biçimlerini büyüme sürecimizdeki tecrübelerimizden ediniriz. Bu sebeple bazen bu yorumlar gerçeği yansıtmayabilir “çarpıtılabilir”.
Özellikle kişiler duygusal anlamda zor ve travmatik şeyler yaşadıklarında, bu duygusal acıyla, endişelerini ve korkularını, zanlarını ve vesveselerini kesin, değişmez “doğrular” olarak görmeye başlarlar. İşte bu noktada olayları yorumlama biçimleri kişilere zarar vermeye başlamıştır. Çünkü artık yorumlar gerçekten uzaklaşmış, kişi bakış açısıyla kendine sanal ve acılı bir yaşam kurgulamıştır.
İşte bu noktada kişinin bu yorumlama hatasını görebilmesi için bir diğerinin yardımına, aynalığına ihtiyacı olabilir. Psikoterapi de bu noktada devreye girip ayna vazifesi görerek kişiye bu yorumlama hatasını, kurgularını, gösterebilecek en önemli araçlardan birisidir. Özellikle de bilişsel–davranışçı (kognitif) terapi teknikleriyle kişi hayata dair yorumlarını gerçeğe yaklaştırabilir, dolayısıyla da duygu-durumunda çok olumlu ve güzel değişiklikler olabilir.
Psikolog Arzu Tatlı